giresunguncel @ gmail.com

Doğu Cephesinde, Rus ordusu 1 Kasım 1914 sabahından itibaren Türk hududuna geçti.
Dağların zirveleri uçurumları ile bir kar kuyusuydu. Şiddetli soğuktan delirenler oluyordu. Ruslar tipili karların içinden sanki süngüleri iş görüyor. Tipi altında bulunanları, kara gömülüp donanları ne karşılama ne süngüleme zahmetine girmeden çiğner geçerlerdi. Türklerin vatanı toprağı uğruna ortaya koydukları sebat, direniş tahammül ve cesareti hakkında düşman kaynaklarından bile övgüler yağıyordu. 15 gün içinde 90 bin kişi olan seyyar ordu 10 bine düşmüştü. 1917 yılının kışında ve doğuda Çardaklı Boğazı’nın doğusuna düşen 2506 rakımlı tepe karşısında bölüklerimiz bazen kar altındaki çamlıkların ağaç diplerinde buz tutmuş, dere kenarlarından kazana atmak için ot toplamaya daha doğrusu açlığı otlamaya çıktığımızı bilirim.
Şahlanmış dağlar ve bu asi iklimde gün gecelere dönüşünce ortalığa birden sessizlik çökerdi. Diller birden tutulur, yüzler sararırdı. Ve bu hal hiç kimse tarafından hiçbir sahne yaratılmadan sessizce kendi kendine olurdu. Ama duraklama o kadar ani olur ve konuşmalar öylesine birden kesilirdi ki bu hava yalnız muharebelere katılanları değil, hepimizi de aynı korkunç sessizlik içine gömerdi.
Bu sarı bir sessizlikti irademiz haricinde hepimiz bu sessizliğe gömülürdük. Böyle anlarda öyle sanırdık ki biz, bu yüksek dağlarda kış gecelerinde bu karaltı zenginliğinde yalnız değiliz. Vadilerden kayalıkların aralıklarından bulunduğumuz bu yere bir takım ruhlar sızmaktadır. Bu ruhlar sessiz kanatlarını dalgalandırarak havamızda uyuşmaktadırlar.
Biz bu kanat dalgalandırmalarının ses vermeyen yargısını, ölüm rüzgarlarını sanki başlarımızın üzerinde hatta yüzlerimizde hisseder gibi olurduk. Yunanlıların İzmir’e, İngilizlerin Samsun’a asker çıkarmasıyla birlikte Karadeniz sahillerinde Rum çetelerinin sayısı süratle artmış. Türk köylerine ve halkına yaptıkları zulüm ve tecavüzler önlenemez hale gelmiştir. Dağlar asker kaçaklarıyla doludur. Sırf Samsun havalisinde kırk, Amasya mıntıkasında yirmi bir, Rum Pontus Çetesi faaliyet göstermektedir. 29 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın görüşme isteği üzerine Karadeniz sahillerinde en etkili Rum Pontus’un baş belası teşkilatın reisi Giresunlu Osman Ağa’nın yakın arkadaşları, Tomoğlu İsmail, Dalgaroğlu Bilal, Çakraklı Kara Ahmet’le Havza’ya geçer. Mustafa Kemal Paşa; ‘Çok buhranlı günler yaşıyoruz, ümitsiz değiliz, bundan sonra el ele çalışacağız.’ dedi.
Pontusluların Karadeniz kıyılarında neler yaptıklarını bir de erbabından, senin ağzından dinleyelim, dediler.
Osman Ağa, Karadeniz sahillerindeki Rum Pontus ve Ermeni faaliyetleri hakkında ayrıntılı bir rapor sunar. Mustafa Kemal Paşa; ‘Görüyorum ki, vatansever duyguları taşımaya gençliğinde başlamışsın. Senin bugünkü yolun o günlerde açtığın çığırdan geliyor.
Memleket kurtuluncaya, içinde bir tek iç ve dış düşman kalmayıncaya kadar çarpışmak zorundayız. Sen Karadeniz’in köy ve şehirlerini koruyacaksın. Çeteni derme çatma bir kuvvet olmaktan çıkar, bir alay teşkil et. Bu alayın kumandanı da sen olacaksın. Pontuslular hangi usulleri kullanıyorsa sizde çekinmeden o usulleri kullanın.
Vatanı kurtarmakta bu son şansımız. Bu mücadeleyi kaybedecek olursak tarihten siliniriz. Pontus belasının temizlenmesini tamamıyla senin tecrübeli ellerine bırakıyorum. Mademki Türk halkı seni tamamıyla destekliyor git. Giresun’a Belediye Bakanlığı makamına otur. Şehir bilfiil senin ve adamlarının işgalinde olsun. Bunu yapabilir misin?’ der.
Topal Osman Ağa gülerek; ‘Ne demek Paşam çocuk oyuncağı bu. Orayı ele geçirmek sadece gün meselesidir. Hele sizin gibi bir kumandan arkamızda olduktan sonra evelallah.. Pontuslulara gelince, siz merak etmeyin, bu Pontus Rumlarına öyle bir tütsü vereceğim ki, hepsi mağaralarında eşek arıları gibi boğulup gidecekler.’   der. Osman Ağa, Mustafa Kemal Atatürk’e Pontusluları Karadeniz Bölgesinde yok edeceğinin sözünü verir.
(Kaynak: Osman Pamukoğlu, Ey Vatan, Arkadaşlar Uykudan Uyansın, s: 36-37)