info @ giresunguncel.com.tr

Millet olarak, bizi biz yapan, başka milletlerden ayıran, günlük hayatımıza yönelik çok güzel uygulamalarımız var. Komşuluk, misafirlik bu uygulamalardan birisi. Bu uygulamalar ayet ve hadislerle emredilince de bir vecibe haline dönüşüyor dostlar.
Misafir ağırlama, ecdadımız döneminden beri özenerek yapılan davranışların başında geliyordu. Haberli misafir için günler öncesinden hazırlık yapılırdı. Küçük kazanı büyük kazanın içine koymak diye bir tabir hatırlıyorum çocukluğumdan. Annene söyle küçük kazanı büyük kazanın içine koysun diye haber gönderdiğinde komşu teyze, bu akşama misafir var demekti. Herkes imkanı ölçüsünde ortaya bir şey koyar, çay ve fındık eşliğinde sohbet edilirdi. Soğuk kış gecelerinde, kaloriferi olmayan sobalı küçücük evler, misafirle bereketlenirdi. Bu bereket yüreklere genişlik verir, oturulan mekanın küçük olması hiç problem edilmezdi. Çocuklar ortalıkta koşuşturmaz, annelerinin kaş göz işaretiyle verilen ikramlardan yemek için izin alırdı.
Habersiz gelen misafir ayrı bir değerliydi. Bir misafir habersiz gelmişse, Allah’ın misafiri kabul edilirdi. Allah ne verdiyse konulur, sofra kurulur, misafir doyurulurdu. Zaten çoğu zaman habersiz gelirdi misafir. Hiç unutmam, evimiz devlet hastanesinin yanında olduğu için mi, babam caminin görevlisi olduğu için mi bilinmez bizim hiç misafirimiz eksik olmazdı. Köyden hastaneye gelenler mutlaka uğrar, bazen tahlil sonucu beklemek için ertesi güne kalırlardı. İki göz cami lojmanına ne kadar yatak sığdığını ben bile hatırlamıyorum.
Günümüzde misafirlik kuralları çok değişti dostlar. Çoğu zaman misafirliğe gitmiyoruz. Mecbur kalırsak ziyaret yapıyoruz. Hastalık, düğün, sünnet, cenaze gibi sebeplerle görüşüyoruz. Misafirliğe gideceksek, mutlaka haber vermemiz gerekiyor. Çat kapı kimseye gidilmiyor artık. Biz hanımlar da çalıştığımız için evde olup olmadığımızın belirlenmesi gerekiyor. Hele de ikram konusu çok önemli. Ev sahibi ortaya çerez koymuşsa pasta yapmamış diye arkasından konuşuyoruz. Evi temiz değil diye eleştiriyoruz. Haber vermemize rağmen ikram hazırlamamış diye sitem ediyoruz. Sanki misafir olmaya değil, imtihan etmeye gider gibi bir tavrımız oluyor.
Böyle davrandığımızda dostlar, misafirlik anlayışımız farklı bir boyuta taşınıyor. Hiçbir şey doğal olmuyor. Sohbet konuları ister istemez değişiyor. Hal hatır sormak yerine, kaşık tabağın markası, tülün perdenin fiyatı konuşulmaya başlıyor. Gösteriş, fiyaka alıp başını yürüyor.
Halbuki biz biliyoruz ki misafirin ev sahibine yaptığı, yapacağı dua makbul dualardandır. Misafir bir yerse bin bırakır sözü ne güzel bir sözdür. Misafir evin bereketini artırır. Misafir, konuk olduğu evi, ikramlarını eleştirmez. Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer.
Davranışlarımızı, olması gerekenin dışına çıkardığımızda dostlar güzellikler bir bir kayboluyor. Biz bu kayboluşun farkında dahi olamıyoruz. Ayda yılda bir gelen misafiri, kaloriferli geniş misafir salonlarımızda ağırlayamadığımızda, annelerimizin o imkansızlıklar içinde ağırladığı misafirleri aklımıza getirmeliyiz.
Misafirperverlik millet olarak en güzel hasletimiz dostlar. Bir bardak çayı, bir fincan kahveyi esirgemeyelim birbirimizden. Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır. Unutmayalım, misafir bizim değil Allah’ındır. Onu memnun etmek Allahı memnun etmek demektir.
Hayırlı cumalar dostlar.